/  Genel  /  Yaşama Direncini Kırmak
Genel

Yaşama Direncini Kırmak

Yazar
Yavuz Adugit
yadugit
4

Düşünceler ve eylemler üzerine kurulan denetimle yaşamın denetim altına alınacağı yalanına olan inanç, insanların atalarından miras alma merakındandır. Bedelsiz yaşama alışkanlığı genetik bir alışkanlıktır. Oysa bedelsiz yaşamanın bedeli bilinseydi, insanların dizlerinin bağı çözülürdü. Genelin fikirleriyle kurulan ihtişamlı yaşam en küçük sarsıntıda yıkılıverir. Fakat artık hiçbir muhatap kalmaz ortada. Kişiler bundan böyle genelin yargılarına sırt çevirmeli. Hiç kimsenin yaşamı yalnızca onun düşünce ve eylemleri aracılığıyla kurulmadığından, hiç kimse kendi yaşamının mutlak hakimi değildir. Dünya, yaşamının tek kralı olma konusunda hevesi kursağında kalmış insanlardan ibaret bir krallıktır. Ama bu, uğraş sonucu giderilebilecek bir eksiklik değildir, yaşamın çetrefilli yapısından gelen bir zorunluluktur.

Peşine takıldığı eksiksizlik mitinden vazgeçmeli insan! Kibir, zorunluluklar karşısında yalnıza komik kaçmaz, aynı zamanda tiksinti yaratır. Zaman ve Mekan, insanın kendine duyduğu bütün hayranlığı yerle bir etmeye yeter, ama o, onlara hükmedememenin yanılgısını bu konuda da yaşar. Madem Zaman ve Mekan var, insan daha fazla duyuyla donatılmalıydı! Ama o zaman da bir Tanrı’ya gerek kalmazdı. Düşünceler de, eylemler de, yaşantılar da akış halindedir. Şu akış sözcüğü hem dipsiz hem de uçsuz bucaksız bir kuyu gibidir. Bu kısa sözcük ebedi bir devamlılık ve sınırsız bir bağlantı bir bildiriminde bulunur. Her düşüncenin, yaşantının ev eylemin kaynağı farklıdır, yönü farklıdır, nedeni farklıdır, öznesi farklı… Dahası her biri bir diğerinden tamamen habersiz akar. Evet, ama dağınık değil! Çoklu olduğu kesin, fakat sıralıdır, düzenlidir. Şu ya da bu şekilde bir araya gelmesi gerekenler gelir, birbirinden etkilenecekler etkilenir, yaratmaları gereken etkileri yaratır, birkaçı ortaklık kurarak bir başkasıyla etkileşir, ortak bir şekilde yeni bir şey olur. Tüm farklılık ve gizemlerine rağmen, düşüncelerin, eylemlerin ve yaşantıların kendi-başınalığı olanaksızdır; çünkü hiçbiri diğerlerinden kopuk değildir, hiçbirinin özerk bir dünyası yoktur. Düşünce düşünceyi doğurur, yaşantı yaşantıyı yaratır, eylem eylemi belirler; düşünceler, yaşantıları ve eylemleri şekillendirir, yaşantılar ve eylemler düşünceleri tetikler. Velhasıl hepsi birlikte sabırla dünyalar örer. Ne ki Zaman ve Mekanın akışkanlığına uyan akışları, onları zamansız (ama zaman-dışı değil) ve yersiz-yurtsuz kılar. Tam da bu nedenle hiçbiri ele-avuca gelmez, hiçbirinin bütün nedenleri, olası etkileri bilinemez, hiçbiri denetim altında tutulamaz. Zamanın parçalı, mekanın bölümlü olduğu inancı, sadece zihnin eksikliğinin, dilin biçimsel görünüm,şekil-şemal kazandırma merakının sonucudur. Alan karıştırması… En olmaz indirgenme! Zihin, düşüncelerin, yaşantıların, eylemlerin parçalılığını ve bölümlülüğünü, onları taşıyan zaman ve mekana yükler. Bir acayip Hüner! Ustalık sözcüğünün olumluluk taşıdığı yanılgısından kurtulmanın zamanı geldi de geçti! Kişiye, düşüncelerinin tanrısı, yaşamının efendisi payesini verme cömertliği insanlara fazla geliyor. Kendini suçlama, eksikliğinden dem vurma, amansız bir bocalama, beyhude bir çaba… Oysa bütün bunlara hiç gerek yoktur! Kişi yalnızca faildir. Ve istisnasız her fail aynı zamanda mağdurdur. İlle de bir efendi aranacaksa, hepimiz birbirimizin yaşamının belirsiz olası efendileriyiz. Zaman gelir herhangi bir olay bu belirsizliği ortadan kaldırır. Bundan böyle efendinin efendiliğinin hükmünü gösterir. Hiç tanınmayan, mekansal olarak tahayyül sınırlarını dahi aşacak ölçüde uzak bir mesafede olan bir anda bir başkasının bütün yaşamını hükmü altına alır. Bir insanın kendi yaşamına olan bilişsel müdahalesi, bir yabancının onun yaşamına olan bilinçli ya da bilinçsiz etkisinden daha zayıf olma olasılığı küçümsenmeyecek ölçüde olabiliyor. Üstelik belirsiz failler güç bakımından tamamen eşittirler. Bu da, trajedinin yaşamı bir gölge gibi takip ettiğinin en açık kanıtıdır. Aptalın, dehanın yaşamına, dehanın, aptalın yaşamına olduğundan daha fazla etkide bulunması en sert trajedi değil de nedir? Başkasının cehaleti ya da art niyeti, huzur arayıcısının, yani başkalarının kişisel yaşamlarına kayıtsız kalanın yaşamını belirleyebiliyor, belirliyor. Bu, şimdiye kadar daha fazla kişi tarafından bilinmeliydi zaten! Zira çok Özel bir ifadeyle, “başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız.” Ve devam ediyor onların kabahatleriyle ve nihayet son buluyor ortak zaaflarımızla.
Şeyler ve İnsanlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir